Ana Sayfa
Yöntek
Ulaş Bıçakcı

Seminerleri

Danışmalıkları

Kitapları

E-kitapları

Yazıları

Köşe Yazıları

Seçtikleri

Danışmanlık
Eğitim

Linkler

Bize Ulaşın

Arama

 
 

Paradigma ve Yaşam Kalitesi
Ulaş
Bıçakcı Sohbetleri
Bıçak sırtından
Bıçakcı sırtına
(Sayfa 1)

Genel Tanıtım [1]

İçindekiler [2]

Devam Etmek için Lütfen Tıklayın

>>

             

Kitap şöyle başlıyor:

 

Artık sadece yol kenarlarında açan kıpkırmızı gelinciklerle sapsarı papatyaların açtığını daha kaç kez göreceksiniz?

Yaşam kalitesinin asıl belirleyicisinin kullandığımız şeylerin daha pahalı olması ya da kültürel farklılıklar olduğunu sananlar bana göre yanılıyorlar.

“Paranın ne önemi var” diyecek kadar da saf değilim şu alemde. Paranın amaç değil araç olması gerektiğini düşünüyorum sadece. “Paranın satın alamayacağı şey yoktur” şeklindeki yükselen değerler’e itibar edilmemesini diliyorum yalnızca.

Kıpkırmızı gelinciklerle sapsarı papatyaların açtığını daha kaç kez göreceksiniz diye sorasım geliyor içimden.

Yaşam kalitesi diyince aklıma geliveren ilk şeyler, şimdi, artık sadece yol kenarlarında açan kıpkırmızı gelinciklerle sapsarı papatyalar oluyor.

Yaşasak yaşasak kaç yıl yaşarız ki? 50 mi, 60 mı, 80 mi yoksa 90 mı? İşte o kadar göreceğiz onları. Bir ömür boyu ya 50, ya 80 ya da 90 kere. Hepsi o kadar.

Öğrendim artık. Can Yücel’in deyimi ile “sardunyalar gibi konuşkan” olan kıpkırmızı gelincikler ve sapsarı papatyalarla sessiz sessiz konuşabiliyorum.

Bir şeyler var, duyuyor, anlıyor,

Orhan Veli'nin dediği gibi, "anlatamıyorum."

Sadece kısa bir denemedir benimkisi, anlatmayı.

Paradigma ve yaşam kalitesi

Temel düşüncem şu: İnsanın paradigması yaşam kalitesini olumlu ya da olumsuz yönde etkiler.

 

Paradigma nedir?

 

Rastladığım genişçe bir tanım şöyle idi: “Paradigma, bireyin iç ve dış dünyasını (kendisini ve etrafını) yorumlama, algılama ve bilme süreçleriyle ilgili tüm etkenlerin yarattığı örgütlü ve dinamik düşünsel sistem, düzenektir.”

Bir başkası paradigma’ya çok kısaca, “algı düzeneği” diyordu.

Psikolog Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu bir TV programında kavramın açıklamasını çok daha pratiğe indirgeyerek, gözlüğünü çıkarıp sunucuya göstermiş ve, “İşte bu” demişti. Nasıl bir gözlükle bakıyoruz dünyaya?

Bir arayol bulup paradigma’yı, insanın yaşamı (tabii ki, hem kendisini hem de etrafını) yorumlama ve algılama biçimi diye tanımlayalım.

Paradigma’ya tam uyan Türkçe bir sözcük henüz oturtulamadı. Ben, “yaşamı algılama biçimi” şeklinde kullanıyorum.

Benim uzmanlık alanım iş yaşamı olduğum için kullandığım zamanlarda da çoğunlukla, “yaşamı algılama biçimi” yerine “iş yaşamını algılama biçimi” derim. Tabii ki, sadece iş yaşamından konuşulmuyorsa sadece, “yaşamı” demek lazım. Zaten ikisini birbirinden ayırmak ne mümkün! Andre Gorz diye bir kişi şöyle demiş: “İnsanların kaçı kimliğini işinden bağımsız olarak tanımlayabilir?”

Ya, yaşam kalitesi nedir?

Açıklamaya çalışmak gerek çünkü zamanımızda çok sıklıkla kullanılmaya başlanan yaşam kalitesi kavramı maalesef, evimizin metre karesi, sahip olduğumuz otomobil, TV, telefon, beyaz eşya adedi gibi ölçülerle ilgilenen yaşam standardı kavramı ile karıştırılıyor. Lüks evlerin, lüks cihazların, lüks arabaların ilanlarında, “yaşam kalitenizi arttırın” cümlesinin kullanımı giderek artmaya başladı.

Yaşam kalitesi bir ara da, maganda/zonta ya da entel olmak, Pavarotti ya da İboretti dinlemek, viskiyi lahmacunla ya da havyarla içmek, meyhaneye ya da entel bara takılmak ve giyip çıkardığının markalarına bakmak gibi şeylerle ilintilendiriliyordu.

Oysa bence, yaşam kalitesi, yaşamı yorumlayış ve algılayışta kendi tarzımızı (paradigmamızı) geliştirmek ve onunla şekillendirdiğimiz bir yaşam felsefesi, dünya görüşü, değerler, hedefler, ilkeler, inançlar, tutkular, duygular, yürek ve mantıkla yaşayabilmektir.

Yaşamı, ona baktığımız gözlüklerden içeri aldıklarımızla yorumlar ve algılarız. Bence yaşam kalitemiz bu yorum ve algılamaların ürünüdür. Bu yorum ve algılamalar sonucunda kendi yaşam felsefemizi, dünya görüşümüzü, değerlerimizi, hedeflerimizi, ilkelerimizi, inançlarımızı, tutkularımızı, duygularımızı, yüreğimizi ve mantığımızı şekilleriz.

Ve onlar da iki şeyi belirlerler; iç huzurumuz ve davranışlarımız. Basit bir terminoloji ile bunlara iç kalite veya içe dönük kalite ve dış kalite veya dışa dönük kalite demek de mümkündür.

Ki, bu ikisinin toplamı yaşam kalitemizi oluşturur.

Paradigmamız ya da yaşamı algılama biçimimiz yaşam kalitemizi işte böyle etkiler ve onun içindir ki, yaşamsal önemi vardır.

Ama maalesef paradigmalarımız yaşamı çoğu zaman gerçekçi bir şekilde algılatmıyor bize. Zaman zaman gerçeklere tam odaklanamıyor, bazen tamamen başka şeylere odaklanıyor zaman zaman da süzme ve yorumlama görevini tam olarak yapamıyor. O zaman da yaşam kalitemiz olumsuz yönde etkileniyor. Sonuç: Beklentilerin boşa çıkması, düş kırıklıkları, şaşkınlıklar, dertler, sıkıntılar, üzüntüler, huzursuzluklar, hayata olumsuz bakış, karamsarlık, kötümserlik, pesimistlik, huzursuzluk, mutsuzluk.  Yani iç huzurumuzun, içe dönük kalitemizin olumsuz etkilenmesi. Tabii ki, bu iç huzursuzluk davranışlarımıza da yansıyor ve dışa dönük kalitemizi de olumsuz yönde etkiliyor.

İşte işin beni asıl ilgilendiren kısmı yaşam kalitesi üzerindeki bu olumsuz etkilerdir. Olumsuz etkiler bize zarar vermekle kalmayıp etrafımızdaki kıpkırmızı gelincikleri ve sapsarı papatyaları görmemizi de engelliyor. İnsanları banka cüzdanlarının kalınlığı ile değerlendiren materyalist Batı felsefesinin, “yükselen değerler” namıyla bize empoze etmekte olduğu gibi iç huzurumuzu ve davranışlarımızı sadece maddi unsurlar mı belirler ki, maddi hırslarımız yanı başımızdaki kıpkırmızı gelincikler ve sapsarı papatyaları görmemizi engellesin?

Paradigmamızı farkında olsak ve onu yönlendirebilsek yaşamı daha gerçekçi bir şekilde yorumlayabilir, algılayabilir, açıklayabilir, kavrayabilir dolayısı ile yaşam kalitemizi olumlu yönde etkileyebiliriz.

Elinizdeki kitabın amacı ve 239 sayfanın özeti budur. Amaca ulaşmayı günlük yaşamımızdan örneklemeler yaparak gerçekleştirmeye çalışacağım.

Bu kitapta da iş yaşamı üzerine yoğunlaştığımız için kıpkırmızı gelincik ve sapsarı papatyalar ön planda olmayacak. Ama biliyorum ki, kendi bireysel çıkarımlarınız, onlara ulaşmanızı engelleyen şeylerden bir çoğunu önünüzden kaldırıp atmanızı sağlayacak.

Gelin, paradigmamızın ince ayarları ile oynamaya hemen başlayalım.

 

Ve de şöyle bitiyor:

 

Vee... son. Tekrar soruyorum: Kıpkırmızı gelinciklerle sapsarı papatyaların açtığını daha kaç kez göreceksiniz?

 

Sizlere iş yaşamında madalyonun görünen yüzü ile öteki yüzünü hatta kenar yüzünü göstermeye çalıştım.

Düşünsel gerçeklerle yaşanan gerçekler arasındaki farkları örneklemeye açıklamaya çalıştım.

Yaşamı algılayış biçimimizin, paradigmamızın onu yaşayışımızı, yaşam kalitemizi nasıl etkilediğini anlatmaya çalıştım.

Bizi mutsuz, huzursuz kılan, düş kırıklığına uğratan olayları, sorunları irdelemeye, tereddütlerimiz, ikilemlerimiz hakkında karar verip bıçak sırtından bıçağın doğru olduğuna karar verdiğimiz tarafına geçmeye yardımcı olmaya çalıştım.

İç huzurumuz ve davranışlarımızın toplamı demek olan yaşam kalitesi konusunda fikirlerimi söylemeye çalıştım.

Yaşam felsefemizi ve dünya görüşümüzü bir revizyondan geçirmemize neden olmak istedim.

Toz pembe bir dünya,

Ömür boyu, koşulsuz, sınırsız mutluluk,

Sorunsuz bir yaşamdan söz etmeksizin.

Çünkü öyle bir dünya yok ve de var olmayacak.

İç huzurunuza zerre kadar dahi katkım olduysa mutluluklar yaşayacağım.

Hani, alevler içinde yanan İbrahim Peygamber’e, ağzındaki bir damlacık suyu, ateşleri söndürmek için getiren minik kuş misali ya da okyanusa deniz yıldızı atan genç adam misali zerre kadar da olsa bir şeyler yapabilmiş addedeceğim kendimi.

Bazılarına da öbür minik kuş misali kuru bir dal parçası yolladım, yanlış olduğunu varsaydığım şeyleri düzeltsinler diye.

Ali Bulaç, Binyıl Pazar’daki bir yazısında demiş ya: “Yaşadığımız hayatı ve içinden geçmekte olduğumuz sosyo-politik süreci, maddi-kültürel gelişmeleri öylesine sığ düzeylerde algılamaya alışmış ve alıştırılmışız ki, anlam dünyamızda neredeyse artık hiçbir şeyin sahici bir perspektifi, açıklanabilir bir temeli kalmadı. Bireyin dünyayı anlamlandırması kaçınılmazdır.”

Belki de yaşam kalitesi hayatı anlamlı kılmaktır kendimize.

O halde dünyamızı, yaşamımızı anlamlandırmak için;

Bir yaşam felsefemiz olsun. O, yaşamımızda başarının rotasını çizmekte maddi amaçlardan çok daha fazla işimize yarayacaktır. Sadece o da değil, yaşam kalitemizin arttırılması çok daha olanaklı hale gelecektir.

Sorunlarımız olsun. Onlardan arta kalan zamanımızda, sorunsuz, mutlu anlarımızın kıymetini bilelim. Dostoyevski de, insanı acılarının olgunlaştırdığını söylememiş mi?

Hayallerimiz olsun. Albert Einstein, “Hayalgücü bilgiden önemlidir. Bilgi sınırlıyken, hayalgücü sınır tanımaz” dememiş mi?

Rüzgara yelken açacağımız zamanlarımız olsun. Bir Türk atasözü de diyor ya: “Gezen tilki yatan aslandan nasiplidir.”

İnançlarımız olsun. Yoksa dememiş mi Hz. Muhammed; “İnandığımız gibi yaşamazsak yaşadığımız gibi inanmaya başlarız.”

Hatalarımız olsun. Dememiş mi Konfiçyus; “Elmas yontulmadan, insan yanılmadan mükemmelleşemez.”

Olgunluğumuz olsun. “Tanrım değiştirebileceğim şeyler ile değiştiremeyeceğim şeyleri ayırt etmek için akıl değiştiremeyeceğim şeyler için sabır, değiştireceğim şeyler için güç ver” dememiş mi bir bilge kişi.

İkilemlerimizi aşma gücümüz olsun. Değer mi, “keşke”lere, değer mi, “eğer”lere?

Hayatı çekilmez hale getiren kılı kırk yaran planlar yapmak, hedefler saptamak yerine daha ilerisini görebileceğiniz yere kadar ilerlemeyi de deneyebilelim.

Kaç kez göreceğiz ki, o sapsarı papatyaların o kıpkırmızı gelinciklerin açtığını? “Yarın”dan bu kadar korkmaya, içinde bulunduğumuz anı yaşayamamaya değer mi? Carpe Diem, “günü yakalamak” diyorlar bunun adına.

Aldanmayalım başkalarına. Mutluluk, bir iç çekimi kadar kısa sürer.

Mutluluk her anı sorgulamak değil, dönüp arkamıza baktığımızda, “Mutlu bir hayat yaşayabildim” demektir.

İşte, “yaşam kalitesi.” Bu kadar net, açık ve yalın.

 

Hoşnutlukla içinizi çektiğiniz anların,

 

Mutlu anlarınızın çoğalmasını diliyorum.

 

Devam Etmek için Lütfen Tıklayın

>>

Genel Tanıtım [1]

İçindekiler [2]



 
 


Copyright © 2006 Yontek.Com

Ana Sayfa | Yöntek | Ulaş Bıçakcı | Danışmanlık | Eğitim | İnsan Kaynakları | Bize Ulaşın