Dr.
Üzeyir Garih
Yönetim-organizasyon’cu
olarak Dr. Üzeyir Garih
Herkes
onu çok konuştu hâlâ da konuşuyor. Ben onun çok az değinilen
bir yanından bahsetmek istiyorum. O, bir “yönetim-organizasyoncu”
idi. “Yönetim teknikleri” sözcüklerini de çok
beğenir, çok kullanır, yönetim tekniklerinin kendisini de
çok anlatırdı. Bu konular benim de mesleğim. Üstelik
onunla, aynı konularla ilgili bir kaç anım da var. Onların
da bazılarını paylaşacağım sizinle. Basın-yayın
organlarında bu yönü sadece bir kaç sözcükle geçiştirildi.
O da yalnızca bazılarında. Ben yerimiz elverdiğince biraz
daha detaylandıracağım.
Konuşmayı
çok severdi.
Her
konuda konuşurdu ama özellikle yönetim-organizasyon ve yönetim
teknikleri konularında konuşmayı daha çok severdi.
Her
kesime konuşurdu ama gençlere ve öğrencilere konuşmayı
daha da çok severdi.
1989
ya da 90 olabilir, şirketim olan YÖNTEK Müşavirlik adına
bir konuşma yapmasını istemiştim kendisinden. Randevuyu
umduğumdan hızlı bir şekilde verdi. O zaman Maslak'ta olan
merkezlerinde ziyaretine gittim. Daha projeyi anlatmadan,
"Türkiye'de bu yönetim teknikleri işini kaç kişi
bilir?" diye sordu bana kafadan. "Vallahi net bir
kesin sayı veremeyeceğim Üzeyir bey" demiştim. Yanıtı
şu oldu: "Olsa olsa 5 kişi bilir. Onların da en iyi
bileni kim biliyor musunuz?" Ben de bu işlerin uzmanı
olduğumdan elbette ki, birinci sıraya kendimi koyardım ama
nezaketen bir süre sessiz kaldım, yanıtını kendisinin
vermesini bekleyerek. O da fırsatı kullandı ve, "Ben..."
dedi.
Yönetim-organizasyon
konularında konuşmayı ne kadar sevdiğini gösteren bir küçük
anektod da şudur. Görüşmemizde bana ne kadar planlı,
programlı, zaman yönetimine ne kadar düşkün olduğunu
anlatıyordu. "Bakın..." dedi, etajerinin üzerindeki,
yüzü misafirlere doğru döndürülmüş saatini göstererek,
"Bu saat beni ziyaret gelen insanlara doğru özellikle
çevrilmiştir. Geldiklerinde onlara kaç dakikaları olduğunu
bir şekilde söylerim ve süreleri bitince ki, süre genelde
maksimum 20 dakikadır, görüşme kesinlikle biter."
Ben
de saati gözledim konuşma boyunca ve 20 dakika dolunca,
"Üzeyir bey, benim 20 dakikam doldu, müsaadenizi alayım"
şeklinde bir sondaj yaptım kendisine, konuşmaya devam etmek
isteyeceğini sezmiş olmama rağmen. "Yok, yok, oturun o
size göre değil" diyiverdi. Uzatma benim önemimden değil
konunun öneminden kaynaklanıyordu, biliyordum.
Teklif
ettiğim konuşmayı yaptı ve her zaman olduğu gibi ilgi ile
izlendi. Ben hayatımda Üzeyir beyin konuşması beğenmeyen
hiç kimse görmedim. Daha sonra bir iki kez daha bizim
seminerlerimize konuşmacı olarak katılmıştı. Ama sadece
oradan değil genelde kamuoyundan gelen geribildirimlerden
biliyoruz hepimiz bu durumu.
Yönetim-organizasyon
konusunda, konuşmaktan fazlasını yapmıştır. ALARKO'da
uzun yıllar öncesinde kurulmuş bir, "Organizasyon ve
Metod Koordinatörlüğü" vardı. Bu birim halen de başka
bir yapılanma şekli ile devam ediyor diye biliyorum. Ben de
eskiden çok daha büyük bir grup olan STFA'da,
"Organizasyon ve Sistem Müdürü" olarak çalıştığım
için konu hakkında buraya sığdıramayacağım kadar çok
ayrıntı sahibiyim.
Konuşmacı
olarak davet ettiğim seminerlerimden bazılarına,
ALARKO’da bu konuda yapılmış çalışmaları bir plastik
poşet içerisinde getirdiğine, poşeti bizzat kendisinin taşıdığına
ve içindeki malzemeyi özenle tanıttığına şahit olmuşumdur.
Eğitime
o kadar düşkündü ki, kendisine verilen fahri doktora unvanının
ismi ile birlikte kullanılmasına çok özen gösterirdi:
"Üzeyir Garih" yerine, "Dr. Üzeyir Garih"i
hep tercih etmiştir ve kendisi de, “Dr” unvanını hep
kullanmıştır.
Deneyimlerini
paylaşmak için bir çok da kitap yazdı.
Danışmanlık
konusunda da çok önemli düşünceleri ve destekleri olmuştur
Üzeyir beyin. Danışmanlar için, şirketimiz adına yaptığı
bir konuşmadaki enteresan bir benzetmesini aktarayım. Şöyle
demişti danışmanlar için: “Danışmanlar inek gibidir.
Maksimum verimi alabilmek için onları iyicene sağacaksın.”
Bir
başka anlatısı da şöyle idi: “Danışmanlarınız
olacak. Benim bir sürü var. Bazıları ile hiç görüşmeyiz
bile. Ama bakarsın, birisi ile kırk yılda bir yemek yerim.
Orada bir laf geçer ve ben şirkete döner her şeyi değiştiririm.”
Kendisi
patronluğunun erken dönemlerinde, ismi sanıyorum Mr. Pipers
olan yabancı bir danışman tutmuş. Adam demiş ki, “Ben
sizin odanızda üç ay bir yan masada oturacağım ve sonra
size bir rapor yazacağım.” Üzeyir bey de bunu kabullenmiş.
Adamcağız sessiz sedasız onu üç ay boyunca gözlemiş ve
bir gün, “Benim sürem doldu, yarın sabah gidiyorum, beni
yolcu etmeye gelirseniz söz verdiğim raporu size havalimanında
takdim edeceğim” demiş. Üzeyir bey, “Niye şimdi
vermiyorsunuz, tartışsaydık” diyecek olunca danışman,
“Şimdiden versem, bana hak vermez hatta küsersiniz” demiş.
Ertesi gün de havalimanında raporu verip memleketine uçmuş.
Üzeyir bey ofise döner dönmez raporu okumuş ve, “Siz ne
telefon kullanmayı, ne sekreter kullanmayı ne de ...
bilmiyorsunuz diye başlayan cümleleri görünce fena halde
sinirlenmiş. Ancak aradan bir süre geçince danışmana
tamamen hak vermiş ve çalışma metotlarını düzeltmeye başlamış.
Üzeyir bey bu danışmandan hep övgü ile bahsetmiştir.
Kendisi
ile bilemediniz 3-5 kez görüşmüşümdür. En sondan bir
evvelki görüşmem, en son görüşmemizden sonra aradan
neredeyse 10 yıla yakın bir süre geçmesine rağmen, Sabah
Gazetesi'nin kapanıncaya kadar köşe yazarlığını yaptığım,
"İşte İnsan" ekinin 2. yıl dönümü davetinde
oldu. Beni sormuştu ve yanıma kadar gelerek yazılarımdaki
karamsarlık sezdiğini söylemişti. En son da 5-6 hafta önce
telefonda çok kısa bir görüşmemiz olmuştu.
Belki
de kaybına, bana karşı bir-iki kırıcı davranışı olmasına
rağmen bu denli üzülmem mesleki nedenlerdendir. Bu kadarcık
hukukumuza rağmen ölüm haberini CNN 16.00 haberlerinde
duyduğumda böylesine üzüleceğimi hiç tahmin etmezdim.
25
Ağustos 2001 Cumartesi günü alçak katil(ler) yaşamına
son verdi. Ailesine, yakınlarına, ALARKO mensuplarına,
sevenlerine ve ülkemize başsağlığı diliyorum.
26
Ağustos 2001 (9 Ekim 2001 tarihi itibariyle revize edilmiştir.)
|